19 Mart 2010 Cuma

İlk Yazım - Kötü Bir Gün

Yazmaya karar verdiğim zaman yazdığım ilk yazı buydu. O zamanlar çok küçüktüm. Bu yazımı sizlerin beğeninize sunmak istiyorum. Umarım beğenirsiniz...

…KÖTÜ BİR GÜN…
Hava kararmıştı. Sokakta kimseler yoktu. Bensu ve Didem eve gidiyorlardı.
Üç dakika sonra sokaklardan birine girdiler. Sokakta bir tane bile ev yoktu. Büyük bir korku ile sokaktan dışarı çıktılar. Tam eve gireceklerdi ki bir ses duydular.
—Kızlar, acaba Hakan Ağabey’in dükkânı nerede? Ona bir şey sormam gerekiyor. Çok önemli, dedi yabancı. Kızlar ilk başta adamın ne demek istediğini anlamadılar, adamın da görüntüsünden korkmuşlardı. Adam çok tuhaf giyinmişti, üstelik yüzü de belli belirsiz görünüyordu.
— Ben Hakan Ağabey adında birini tanımıyorum! Siz başka bir insana sorarsanız memnun olurum, dedi Didem pek bir huzursuz sesle. Bensu “ Ne yapıyorsun Didem” dercesine suratına baktı. Annesi ve babasının kendisine öğrettiği şeylerden bir tanesi de başkaları ile konuşmamaktı. Didem kendisine bunu adet edindiği için, böyle bir tepki veriyordu işte.
Adam sinirlenmeye başlamıştı. Sabırlı olmaya çalışarak konuşmaya başladı…
— Bana bak çocuk! Hakan Ağabey buralarda, bir yerde oturuyor ve siz bana nerede oturduğunu söylemek zorundasınız! Yoksa...”
— Söylemeyeceğim! O kadar! dedi Didem. Sinirden yanakları al al olmuştu. Bensu çok telaşlanmıştı. Tanımadığı bir kişiye böyle bir tepki vermek kim bilir nelere sebep olacaktı? İçinden sürekli “ Hadi Didem! Eve girelim” diye tekrarlıyordu. Didem omzuna bir elin dokunduğunu hissetti. Soru soran adam karşısında olduğuna göre omzuna dokunan kim olabilirdi ki?
— Söyleyecek misin? Söylemeyecek misin?
— Hayır! Asla! dedi Didem büyük bir sinir içinde. Bensu “Allah kahretmesin! Şimdi yandık” diyordu da başka bir şey demiyordu içinden. Az sonra Didem’i kolundan tutup çekmeye başladı. Neden sonra Didem arkadaşını itti ve adamlardan birine bağırmaya başladı. Bensu yerde yatıyor, hafızasını toparlamaya çalışıyordu.
— Bana bakın…
— Bakmazsak ne olur? Ne yapabilirsiniz? Bizi öldürecek misiniz? Yoksa polise mi şikâyet edeceksiniz? Bunu yapın bakalım, neler olacak! dedi oradan geçmekte olan bir çocuk. Yaklaşık 15 yaşında gösteriyordu.
— İstediğimizi yaparız, bu seni ilgilendirmez…
— Bana hemen söyleyin Hakan denen aşağılığın evi nerede! Yoksa bu çakıyı bir güzel hepiniz yersiniz, dedi adam. Üç çocuk çakı sözcüğünü duyunca sıçradılar. Ardından Bensu arkadaşının kulağına bir şeyler fısıldadı. Didem yanında bulunan çocuğa Bensu’nun dediklerini nakletti. Az sonra Bensu adamların dikkatini dağıtmak için konuşmaya başladı.
— Hey! Bu da nesi?
Adamlar aynı anda Bensu’nun eli ile gösterdiği yere baktılar. Başlarını çevirdiklerinde çocuklardan hiçbir iz yoktu. Üç çocuk diğer sokağa varmak üzere idiler. Yalnız aşağı inen adamlardan biri onları gördü ve koşmaya başladı. Yetişemeyeceğini anlayınca daha da hızlandı. Arada çok az mesafe olmasına karşın adam baya yorulmuştu. Hemen elinde bulunan çakıyı fırlattı ve çakı Didem’in dibinden geçerek onlara yardım etmeye çalışan çocuğun koluna girdi. Çocuk acı bir çığlık attı. Adam bunun üzerine kimsenin kendisinin bulunduğu yöne bakmadığına emin olunca kaçmaya başladı. Çocuğun çığlığını duyan insanlar camlarından başlarını uzattılar. Didem ve Bensu çok korkmuşlardı, hareket edemiyorlardı. Çocuk yerde acı bir şekilde kıvranıyordu. Didem hemen yanında bulunan selpağı ve kolonyayı çıkardı. Bıçağı çıkarması gerektiğini düşündü ama yanlış bir davranışı o çocuğun felç kalmasına neden olabilirdi. Didem böyle düşünürken bir tane adam aşağıya inmiş, ilk yardım çantasını yere koymuştu. Çok dikkatli bir şekilde bıçağı çıkardı. Çocuğa yavaş bir şekilde üstünde bulunan kabanı çıkarmasını söyledi. Az sonra kabanı çıkarmıştı çocuk. Adam yarayı biraz inceledi ve birkaç malzeme çıkardı. Bunların arasında kolonya, ip, sargı bezi, batikon çıkardı. Yarayı temizledikten sonra iğneyi çıkardı çantadan. Yarayı dikmeye başladı. Diktikten sonra sargı bezi ile sardı. Herkes adeta nefes almadan olaya konsantre olmuşlardı. Az sonra çocuk inleyerek yerinden kalktı.
— Küçük bey koluna çok dikkat etmelisin. İki ay boyunca sargıyı kolundan çıkarma. Bu arada ben Dr. Adnan. İşte kartım. Eğer dikişlerin açılırsa ya da herhangi bir şey olursa bana ulaşabilirsin. Tamam mı?” dedi adam çok ciddi bir sesle. Çocuk başını sallamakla yetindi. Birkaç dakika sonra sokakta üç çocuk dışında kimse kalmamıştı. Bensu “ Sen de kimsin? Neden bize yardım etmek istedin? Bu arada bütün bunlar için çok üzüldüm. İnşallah en kısa zamanda iyileşirsin”
— Ben Austin. Annem ve babam boşanınca Amerika’dan buraya geldim, teyzemin yanına.

— Size yardım etme nedenim ise, daha önce böyle bir olay benim başıma gelmişti. Sanki bana söyleniyordu bütün bunlar ve o sinirle bütün bunları söyledim, hem kim olsa aynı şeyi yapardı…”
— Yanılıyorsun. Herkes aynı şeyi yapmazdı. Çünkü televizyonda görüyoruz böyle şeylerin olduğunu. Kavga çıkıyor, hiç kimse kavgayı önlemek için kendi canını tehlikeye atmıyor. Sen çok iyi bir insansın” dedi Didem. Bu sözler ardından bir an sessizlik oldu.
Bensu, Didem ve Austin aynı anda adamın bulunduğu yere baktılar, yalnız adam çoktan gitmişti…
— Tanımadığımız kimse ile konuşmamalıyız. Bak neler oluyor” dediler hepsi de aynı anda.
— Ben sana hep demiştim değil mi? Tanımadığımız kimselerle konuşmak çok kötü
şeylere sebep olabilir diye, konuştu Didem.
— Haklısın, dedi Bensu. Üçü içinde korkunç bir gün olmasına karşın bu aynı zamanda onlar için bu bir deneyimdi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder