25 Mart 2010 Perşembe

Jesse McCartney - Just So You Know

o gülüşü o bakşları bni bitirio napsam wazgeçemiorm
wazgeçlmezm olduun jesse.. o kdr tatlsın kii bakmaya kıyamıorm..her halnle müthişsn.seni çok sewiorm diebilmeyi çok isterdm gözlernn içne bkarak ♥♥
you're my everything
I love u so much !! ♥♥ J ♥ e ♥ s ♥ s ♥ e ♥♥

Jesse Hayranlarına Özel Olarak Yazılmıştır Yukarıdaki Yazı!!

J U S T S O Y O U K N O W < 3 ♥♥

I shouldn't love you
Seni sevmemeliyim

but I want to,
Ama sevmek istiyorum

I just can turn away
Dönebilirim

I shouldn't see you
Seni görmemeliyim

but I can't move
Ama ilerleyemem böyle

can't look away
İleriye bakamam

And I don't know
Yani bilmiyorum

How to be fine, when I'm not
Nasıl iyi olacak, ben olmadığımda

Cause I don't know
Çünkü bilmiyorum

How to make this feeling stop
Bunun nasıl durdurulacağını

Just so you know
Sadece sen bilirsin

this feelings taking control of me
Bendeki bu hislerin nasıl kontrol edileceğini

and I can't help it
Ben yardım edemem

I won't sit around
Buralarda olmayacağım

I can't let it win now
Bunun kazanmasına izin veremem şimdi

I thought you should know
Bilmen gerektiğini düşündüm

I tired my best to let go, of you
Gitmen için çabaladım, senin için

but I don't want to
Ama bunu istemiyorum

I just gotta sat it all before I go
Ben sadece gitmeden önce her şeyi düzeltmek istiyorum

Just so you know
Sadece sen bilirsin

It's getting hard to, be around you
Bu çok zor geliyor, senin etrefında olmak

There's so much I can't say
Söyleyemeyeceğim çok şey var

and do you want me to have feelings
Ve sahip olduğun hislerle beni istiyor musun

and look the other way
Ya da başka bir yol var

And I don't know
Yani bilmiyorum

How to be fine, when I'm not
Nasıl iyi olacak, ben olmadığımda

Cause I don't know
Çünkü bilmiyorum

How to make this feeling stop
Bunun nasıl durdurulacağını


Just so you know
Sadece sen bilirsin

this feelings taking control of me
Bendeki bu hislerin nasıl kontrol edileceğini

and I can't help it
Ben yardım edemem

I won't sit around
Buralarda olmayacağım

I can't let it win now
Bunun kazanmasına izin veremem şimdi

I thought you should know
Bilmen gerektiğini düşündüm

I tired my best to let go, of you
Gitmen için çabaladım, senin için

but I don't want to
Ama bunu istemiyorum

I just gotta sat it all before I go
Ben sadece gitmeden önce her şeyi düzeltmek istiyorum

Just so you know
Sadece sen bilirsin

This emptiness is killing me
Bu boşluk beni öldürüyor

and I'm wondering why I waited so long
Ve uzun süredir bekledim,nedenini merak ediyorum

Looking back I realized,
Arkana bakıyorsun fark ettim

it was always there to stand spoken
Hep konuşulması gereken şeyler vardı

and I'm waiting here
Bekliyorum burada

been waiting here
Bekliyor olacağım

24 Mart 2010 Çarşamba

Loss-Söz Ver

Tam ortasındayım
Kalbim Yaralı
Vaktim daralır
gözlerim kapalı
adını duyduğumda nefesim tıkanır
Bütün çarelerim artık yamalı

geçmişin dramı
dost dırırı
Herkes bir çare bulur ama kapalı
düşünce yorgunu yitirdim aklımı
sormayın bana çözüm artık sıkıldım

umudum yok benim ,
unutun beni
heran birileri alabilir yerimi
mutluluk istedim sadece senin için
mutlu ol sevgilim gül hadi benim için...

beni düşünme !
ben bir serseriyim
yeri gelir heryeri
yeri gelir kendimi
Yakarım...
(aa-aa-aa-aa-aa-)

Söz ver...
Geçmişimden kopar benliğimi al götür geri gel
Tek bir lafına can kurban
tek göz yaşına silerim herkesi

Geeell....
Geçmişimden kopar benliğimi al götür geri gel
Tek bir lafına can kurban
tek göz yaşına silerim herkesi

Yalan güzeldi
düzenli biterdi
severdim sevmeyi
hayatım bok gibi
yaşım 15'ken anladım düzeneği
yaşım 17 değişen sadece bedenim

erkek adam ağlamaz
en büyük yalan
ağladım bebeğim
yazdım senin için
gücüm yok benim peşinden geleyim
gücüm kalmadı ki adını sileyim

Tek bir haberle yıkıldı bu serseri
uçurumdayım hadi gel vede it beni!
Neyi değiştirirki yaşıyo olmam
neyi değiştirir nefes verip almam

[SSSssSuuuuSSSssS.....]san olmaz
Duuuuuuuuursan olmaz
[ay-ay-ay-ay-ay]

Nakarat :
Söz ver...
Geçmişimden kopar benliğimi al götür geri gel
Tek bir lafına can kurban
tek göz yaşına silerim herkesi

Gell....
Geçmişimden kopar benliğimi al götür geri gel
Tek bir lafına can kurban
tek göz yaşına silerim herkesi

19 Mart 2010 Cuma

Yer Altındaki Mezar

Bütün gece uyuyamadım. Aklım ve fikrim gördüğüm şeyde. Nedir bu? Nasıl bir şeydir? Böyle birşey olmasının imkanı var mıdır? Belki bana deli diyeceksiniz ama gördüm. Hem de gecenin bir yarısında. Gördüğüm şey aslında uzun süreden beri varlığına inandığım ama olduğunu düşünmediğim bir şeydi. Üstelik beni takip ediyodu!
Korkmalı mıydım?
Bana zarar verir miydi?
Yer altındaki mezarlıkta ne işi vardı?
Yer altındaki mezarlık! Olamaz! Bu... Hayır... Kesinlikle ve kesinlikle hâyâl görmüş olmalıyım. Hatta deliriyorum. Beyaz tenli birini gördüm diye illa ki onun Vampir olacak hali yok ya! Ama... Of... Bu kadar da beyaz tenli birini görmedim ki hayatım boyunca. Üstelik ten rengi ölünün ten renginden daha da beyazdı. Göz altındaki morluklar apaçık belli oluyordu. Gözrengi altın sarısıydı.
Burun buruna geldiğimiz anda çığlığı basıverdim. Elini uzatıp omzumu tutuverdi. Tırnaklarımı batırdım bunun üzerine. Elini hışımla çekti. Arkama döndüm ve elimden geldiğince hızlı olarak koşmaya başladım.
Eve geldiğim zaman annem ve babam evde yoktu. Korkuyla üst kata çıkıp odama girdim. Kapıyı kilitleyip pencereye koştum. Pencerenin de kilidini taktıktan sonra yatağımın üstüne oturdum. Korkudan tir tir titriyordum.
Yer altına gitmemin sebebi arkadaşlarımız ile girdiğimiz idda sırasında düşürdüğüm yüzüğü almaktı. Nereden bilebilirdim ki orada bir Vampirle karşılacağımı?
Orada dair bir söylenti vardı. Yer altında mezar olduğu idda ediliyordu. İnsanlar korktukları için giremiyorlardı oraya. Söylenti doğruydu. O mezarı ben de görmüştüm ve bu mezar Vampir'e aitti.
Hışımla yerimden kalktım. Labtop'ımı elime aldım. Yatağımın üzerine tekrardan oturduktan sonra internette araştırma yapmaya başladım. Bunu yapıyordum ama internetteki bilgilerin doğruluğuna da pek güvenmiyordum doğrusu...

DEVAM EDECEĞİM...

Ceren OKTAY...

Korku

Her insanın kendisine göre bir korkusu vardır. Korku, geçmişten günümüze kadar ulaşmış bir varlıktır. Aslında, korkuya varlık demek doğru mu bilmiyorum. Sadece var olduğunu düşündüğüm için öyle diyorum.
Korku, gariptir, inanılmazdır. Nasıl ve neden geldiği belli olmayan şeydir. İnsanlar, korkuları sayesinde yanlıştan uzak durabilirler. Tabii, korku her zaman bunu sağlamaz. Yanlışlara da sebep olur. İnsan korkuyla herşeyi birbirine karıştırıp ortalığı darmadağın edebilir.
Neden korkuyoruz?
Ne için?
Bunu bir kere olsun kendimize sorduk mu? Diyelim ki sorduk. Peki ya cevabı?
Bazılarımız, korkusuz olduklarını söylerler. Hiçbir şeyden korkmadıklarını. Oysa korkuları gizlidir. Ortaya çıkartmak istemezler hiçbir zaman. Eğer ki ortaya çıkarsa incinirler. Rezil olduklarını düşünürler. Herkesin güçlü bildiği şahıs meğersem çok korkakmış, gibi bir söylenti çıkar çevrede.
Peki ya bu doğru mudur? İnsanların arkasından, özellikle cesur olduğu sanılan insanların arkasından dalga geçmekk?
Biraz olsun düşünelim. Nerede ne yapmamız gerektiğinin farkına varalım. İşte o zaman korkularımızla dalga geçilmez, biz de kimsenin korkusuyla dalga geçme gibi bir yanlışa düşmeyiz...

Ceren OKTAY...

İlk Yazım - Kötü Bir Gün

Yazmaya karar verdiğim zaman yazdığım ilk yazı buydu. O zamanlar çok küçüktüm. Bu yazımı sizlerin beğeninize sunmak istiyorum. Umarım beğenirsiniz...

…KÖTÜ BİR GÜN…
Hava kararmıştı. Sokakta kimseler yoktu. Bensu ve Didem eve gidiyorlardı.
Üç dakika sonra sokaklardan birine girdiler. Sokakta bir tane bile ev yoktu. Büyük bir korku ile sokaktan dışarı çıktılar. Tam eve gireceklerdi ki bir ses duydular.
—Kızlar, acaba Hakan Ağabey’in dükkânı nerede? Ona bir şey sormam gerekiyor. Çok önemli, dedi yabancı. Kızlar ilk başta adamın ne demek istediğini anlamadılar, adamın da görüntüsünden korkmuşlardı. Adam çok tuhaf giyinmişti, üstelik yüzü de belli belirsiz görünüyordu.
— Ben Hakan Ağabey adında birini tanımıyorum! Siz başka bir insana sorarsanız memnun olurum, dedi Didem pek bir huzursuz sesle. Bensu “ Ne yapıyorsun Didem” dercesine suratına baktı. Annesi ve babasının kendisine öğrettiği şeylerden bir tanesi de başkaları ile konuşmamaktı. Didem kendisine bunu adet edindiği için, böyle bir tepki veriyordu işte.
Adam sinirlenmeye başlamıştı. Sabırlı olmaya çalışarak konuşmaya başladı…
— Bana bak çocuk! Hakan Ağabey buralarda, bir yerde oturuyor ve siz bana nerede oturduğunu söylemek zorundasınız! Yoksa...”
— Söylemeyeceğim! O kadar! dedi Didem. Sinirden yanakları al al olmuştu. Bensu çok telaşlanmıştı. Tanımadığı bir kişiye böyle bir tepki vermek kim bilir nelere sebep olacaktı? İçinden sürekli “ Hadi Didem! Eve girelim” diye tekrarlıyordu. Didem omzuna bir elin dokunduğunu hissetti. Soru soran adam karşısında olduğuna göre omzuna dokunan kim olabilirdi ki?
— Söyleyecek misin? Söylemeyecek misin?
— Hayır! Asla! dedi Didem büyük bir sinir içinde. Bensu “Allah kahretmesin! Şimdi yandık” diyordu da başka bir şey demiyordu içinden. Az sonra Didem’i kolundan tutup çekmeye başladı. Neden sonra Didem arkadaşını itti ve adamlardan birine bağırmaya başladı. Bensu yerde yatıyor, hafızasını toparlamaya çalışıyordu.
— Bana bakın…
— Bakmazsak ne olur? Ne yapabilirsiniz? Bizi öldürecek misiniz? Yoksa polise mi şikâyet edeceksiniz? Bunu yapın bakalım, neler olacak! dedi oradan geçmekte olan bir çocuk. Yaklaşık 15 yaşında gösteriyordu.
— İstediğimizi yaparız, bu seni ilgilendirmez…
— Bana hemen söyleyin Hakan denen aşağılığın evi nerede! Yoksa bu çakıyı bir güzel hepiniz yersiniz, dedi adam. Üç çocuk çakı sözcüğünü duyunca sıçradılar. Ardından Bensu arkadaşının kulağına bir şeyler fısıldadı. Didem yanında bulunan çocuğa Bensu’nun dediklerini nakletti. Az sonra Bensu adamların dikkatini dağıtmak için konuşmaya başladı.
— Hey! Bu da nesi?
Adamlar aynı anda Bensu’nun eli ile gösterdiği yere baktılar. Başlarını çevirdiklerinde çocuklardan hiçbir iz yoktu. Üç çocuk diğer sokağa varmak üzere idiler. Yalnız aşağı inen adamlardan biri onları gördü ve koşmaya başladı. Yetişemeyeceğini anlayınca daha da hızlandı. Arada çok az mesafe olmasına karşın adam baya yorulmuştu. Hemen elinde bulunan çakıyı fırlattı ve çakı Didem’in dibinden geçerek onlara yardım etmeye çalışan çocuğun koluna girdi. Çocuk acı bir çığlık attı. Adam bunun üzerine kimsenin kendisinin bulunduğu yöne bakmadığına emin olunca kaçmaya başladı. Çocuğun çığlığını duyan insanlar camlarından başlarını uzattılar. Didem ve Bensu çok korkmuşlardı, hareket edemiyorlardı. Çocuk yerde acı bir şekilde kıvranıyordu. Didem hemen yanında bulunan selpağı ve kolonyayı çıkardı. Bıçağı çıkarması gerektiğini düşündü ama yanlış bir davranışı o çocuğun felç kalmasına neden olabilirdi. Didem böyle düşünürken bir tane adam aşağıya inmiş, ilk yardım çantasını yere koymuştu. Çok dikkatli bir şekilde bıçağı çıkardı. Çocuğa yavaş bir şekilde üstünde bulunan kabanı çıkarmasını söyledi. Az sonra kabanı çıkarmıştı çocuk. Adam yarayı biraz inceledi ve birkaç malzeme çıkardı. Bunların arasında kolonya, ip, sargı bezi, batikon çıkardı. Yarayı temizledikten sonra iğneyi çıkardı çantadan. Yarayı dikmeye başladı. Diktikten sonra sargı bezi ile sardı. Herkes adeta nefes almadan olaya konsantre olmuşlardı. Az sonra çocuk inleyerek yerinden kalktı.
— Küçük bey koluna çok dikkat etmelisin. İki ay boyunca sargıyı kolundan çıkarma. Bu arada ben Dr. Adnan. İşte kartım. Eğer dikişlerin açılırsa ya da herhangi bir şey olursa bana ulaşabilirsin. Tamam mı?” dedi adam çok ciddi bir sesle. Çocuk başını sallamakla yetindi. Birkaç dakika sonra sokakta üç çocuk dışında kimse kalmamıştı. Bensu “ Sen de kimsin? Neden bize yardım etmek istedin? Bu arada bütün bunlar için çok üzüldüm. İnşallah en kısa zamanda iyileşirsin”
— Ben Austin. Annem ve babam boşanınca Amerika’dan buraya geldim, teyzemin yanına.

— Size yardım etme nedenim ise, daha önce böyle bir olay benim başıma gelmişti. Sanki bana söyleniyordu bütün bunlar ve o sinirle bütün bunları söyledim, hem kim olsa aynı şeyi yapardı…”
— Yanılıyorsun. Herkes aynı şeyi yapmazdı. Çünkü televizyonda görüyoruz böyle şeylerin olduğunu. Kavga çıkıyor, hiç kimse kavgayı önlemek için kendi canını tehlikeye atmıyor. Sen çok iyi bir insansın” dedi Didem. Bu sözler ardından bir an sessizlik oldu.
Bensu, Didem ve Austin aynı anda adamın bulunduğu yere baktılar, yalnız adam çoktan gitmişti…
— Tanımadığımız kimse ile konuşmamalıyız. Bak neler oluyor” dediler hepsi de aynı anda.
— Ben sana hep demiştim değil mi? Tanımadığımız kimselerle konuşmak çok kötü
şeylere sebep olabilir diye, konuştu Didem.
— Haklısın, dedi Bensu. Üçü içinde korkunç bir gün olmasına karşın bu aynı zamanda onlar için bu bir deneyimdi...

Ceren OKTAY - Teşekkür EDERİM

İlk yazımı yazdığım zaman daha ilk okula gidiyordum. O zamanlar bu konuda pek başarılı olduğum söylenemezdi. Hayal gücüm belirli bir çerçeve içerisinde çalışıyordu çünkü.Yazdığım yazılarda iki kız vardı hep. Birinin adı Bensu, diğerininse adı Didem. Başlarına gelen olayları anlatıyordum.Bazen dramatik, bazense komik olaylar yaşıyorlardı. Yaşadıkları olaylarda insanlara, özellikle küçük çocuklara öğüt vermelerini istiyordum. Ne yaparlarsa yalnıştı, ne yaparlarsa doğruydu? Bir çocuk bunu okuduğunda kavrayabiliyorsa, en değerli hediye buydu benim için. Bu yönde devam ettim hep. Sonra okulumuza Aşkın Güngör geldi. Onunla konuşup yazarlık hakkında biraz bilgi edindim. Yazdığım yazılardan, amacımdan bahsettim. Yazar olmak istediğimi öğrenince bana Ne olursa olsun vazgeçme, yazdığın yazılar iyi yada kötü olsun, kısa süre içerisinde bir düzene oturur, demişti. Öyle de oldu. Bu öğütünü ciddiye aldım. Yazdığım yazıları iyi yada kötü olsun hiç atmadım, sakladım. Kendimi geliştirdikçe bambaşka şeyler ortaya çıkarmaya başladım. Hayal ürünü olan şeyler. Kendi karakterlerimi yarattım, onları istediğim gibi yönlendirdim. Şu anda bir roman yazıyorum ve yazın bastıracağım. Benim bu safhaya gelmeme sebep olan Aşkın GÜNGÖR'e, yanımda olan ve desteklerini esirgemeyen Aileme, Arkadaşlarıma çok teşekkür ederim. Hepinizi çok seviyorum. İyiki varsınız.

CEREN OKTAY :)